Ülkemizde kalp damar hastalıkları tüm ölüm nedenleri arasında ilk sıradadır. Kalp damar hastalığı büyük oranda önlenebilir olduğundan koruyucu hekimlik yaklaşımı hepimizin asıl hedefi olmalı. Yetersiz kalan koruyucu çabalar sonucu her 100 ölümden 45’i hala kalp ve damar hastalıkları nedeniyle gerçekleşmektedir.
Bu nedenle kalp damarlarındaki daralmaların tedavisi büyük önem arz etmektedir. Daralan yada tıkanan kalp damarını açma son yarım asırlık bir serüvendir. Bir zaman tüneli yolculuğu yaparsak ilk kez kavramsal olarak anjiyografi yöntemiyle damarın açılabileceği fikri 1964 yılında ortaya atılmıştır. Daha sonra, 1977 yılının Mayıs ayında bir baypas ameliyatı sırasında ilk balon (anjiyoplasti) ile kalp damar tıkanıklığının açılması gerçekleştiriliyor. Aynı ekip dört ay sonra aynı işlemi narkoz vermeden gerçekleştirerek günümüzdeki şekliyle ilk balon (anjiyoplasti) işlemi yapıyor. Ardından, 1979 yılında ilk kalp krizi vakasına balon (anjiyoplasti) işlemi yapılıyor.
Vakalar takip edildiğinde açılan damarın yeniden daralması yada ani tıkanma riski başarılı sonuçlara gölge düşürüyor. Balon yardımıyla içerden damarın genişletilmesi sırasında oluşan içteki yırtıklar, pıhtı oluşumunu tetiklemesi, damarın lastik gibi geri büzüşmesi, tüm bunların kan akımının bozması, ani tıkanma sonucu enfarktus riski ve her şey yolunda gitmesi durumunda bir geri büzüşme ve sonradan içerden doku çoğalması ile yeniden daralma sağlık endüstrisini metal stent üretimine itmiştir. İlk balon işleminden 7 yıl sonra 1986’da insan kalp damarına ilk stent takılıyor. Bundan beş yıl sonra 1991’de kalp krizinde tıkalı damar stent kullanılarak açılıyor. Stentler balon sonrası genişletilen bölgenin yeniden büzüşmesini önlediği gibi genişletme ile yırtılan bölgeleri kapatıyor. Ani tıkanma sonucu kalp krizi yada yeniden daralmanın daha az olması bekleniyor. Bu kadar olumlu teorik beklentiye rağmen yeni teknoloji olunca ancak 1994 yılında balon (anjiyoplasti) işlemi başarısız olursa stent konması FDA tarafından onaylanıyor. Burada yeni teknolojiye o dönemde çok temkinli yaklaşıldığını görüyoruz.
Çıplak Metal Stenlerle kalp damarını açmanın komplikasyonları oldukça azalttığı gösteriliyor. Tek sorun içerden abartılı doku çoğalması ile damarın yeniden daralması kalıyor. Bu sorun sağlık endüstrisini ilaç salınımlı metal stent üretmeye itiyor. DES denilen bu stentler aslında birkaç ay kadar ilaç salınımı yapıyor. Sonra çıplak metal stente dönüşüyor. İlaç salınımlı stentin oluşumu doku çoğalmasını engelleyen ilaçların stent çevresine yüklenmesi seklinde oluyor. Nitekim 1999 yılında ilaçlı stent devri başlıyor. Yüzde 0 gibi çok iddialı ilk küçük çalışmalar yayınlanıyor. Doku çoğalması olmayınca stent yüzeyi geç kapandığından stent pıhtılaşması ve kalp krizi gelişiyor. Bu sorununa geliştirilen güçlü kan sulandırıcı ilaçların çıplak metal stentlere göre ilaç salınımlı stentlerde daha uzun kullanılması öneriliyor ve işe yarıyor. Geç stent pıhtılaşması nedeniyle ikili kan sulandırıcı ilacı iki yıl vermek önerilse de yeni nesil stentlerde uzun tedavinin fayda sağlamadığı gibi kanama sorunları nedeniyle tekrar bir yıla indiriliyor. Bu baş döndüren başarının sarhoşluğuyla artık çok damarlar ve yaygın hasta damarlara bile ilaçlı stentler takılıyor. İlk verilere göre yeniden daralma olmayınca artık baypas ameliyatı artık silinecek gözüyle bakılıyor. Daha zor damarlara işlemler yapılanca ilaçlı stentler de yetersiz kalmaya başlıyor. İçerden doku çoğalması ile yeniden daralma olabileceğine dair yayınlar gelmeye başlıyor. Stente yüklenen ilaçlarla ve kullanılan metal üzerinde iyileştirmelerle kaybedilen ilk heyecan kısmen yeniden kazanılsa da baypas ameliyatı hala çoklu damar hastalıklarında ve sol ana damar tıkanıklıklarında pay sahibi olmayı sürdürüyor. Çok iddialı çıkış ardından gelen erken ve geç pıhtılaşma, yeniden daralmanın yüksekliği nedeniyle o günkü muhalefete sonucu pekçok ilaçlı stentler tarih olsa da kendini kanıtlamış olan bir kısım ilaç salınımlı stent yaygın olarak kullanılmaktadır.
Endüstri bu kez metal yerine kendini zamanla yok eden bir iskelet üzerine bağlanmış ilaç konulan stentler geliştiriyor. Bu defa 2011 yılında eriyen stentlerin devri başlıyor. Bir çeşit tuz olan iskeleti kısıtlılık oluştursa da eriyen stent adıyla hızla şöhret kazanıyor. Yeniden baypas ameliyatının sonunun geldiği düşünülüyor. Eriyen stentler, süreç içinde damarın öz yapısına karışarak yok oluyor deniyor. Bu nedenle gerektiğinde aynı yere tekrar stent takılabiliyor. Bu, önemli bir avantaj sağlıyor. Hastaya MR gibi görüntüleme tetkikleri rahatla yapılabilir, baypas yani açık kalp ameliyatına engel teşkil etmiyor. Hasta ilaçlı stentlerin ilacı salındıktan sonra yaşamı boyunca kalp damarlarında metal bir cisim taşımak zorunda kalmıyor. Gerçekte Magnezyum tuzu stentler yok olmayıp jöle benzeri bir dokuya dönüşüyor. Günümüzde bioeriyebilir stentlerde farklı bir madde kullanıyor. Ancak ermesi 5 yıl zaman alıyor. Bu stentler anjiyografide görülmüyor ama gerçekte 5 yıl ömrü var. Stent strat kalın ve geniş olduğu için usta ellerde özenle yerleştirilmesi gerekiyor. Erime sırasında yapısı bozulduğu için stent pıhtılaşması ve geç kalp krizine sebep olabiliyor.
Zaman en iyi yargıç olarak karşımıza çıkıyor. İlaçlı stentlerdeki yüzde 0 yeniden daralma ile ilk çıkışının ardından %10’lara varan yeniden daralma vakaları bildiriliyor. Şimdilerde ilaçlı stentlerin ancak 30 hastadan 1’inde ilaçsız stentlere göre üstünlük sağladığı aşamasına geldik. Hatta SUT’un sadece 3 mm ve altı çapta ve 15 mm ve üzeri uzunlukta damarlara ilaçlı stenti geri ödemeye alaması yıllarca eleştirildikten sonra uygun görünüyor.
Acaba eriyen stent efsanesinin sonu da böyle mi olacak?
2016 yılında ABD’deki TCT denilen önemli bir kongrede eriyen stentlerin kullanıldığı 2309 hastada kesin veya olası stent trombozu oranı% 1.3, bir metal ilaçlı stent kullanılan 1382 hastada % 0.5 saptanması gibi. Kalp krizi oranları da anlamlı çıkmasa da eriyen stentlerde ilaçlı stentlere göre daha fazla çıktı (% 5,2 e karşılık % 3.5). Hedef lezyonu yeniden açmaya dönük müdahale, hedef lezyon yetmezliği ve tüm nedenlere bağlı ölüm oranları bir yılın sonunda benzerdi. Tabi bu sonuçları çok önceden bilen, aynı zamanda araştırmanın destekçisi stent endistrisi önceden çalışmalara başlamış oluyor. Biz bu olumsuz sonuçları duyduğumuzda yeni iyileştirilmiş stent yapısı ile karşımıza çıkıyorlar. Nitekim son teknoloji eriyen stentler bu olumsuzlukların giderildiği ürünler olarak karşımıza çıkacak. Bu ay içinde Kuzey Avrupa’da eriyen stentler piyasadan çekildi. Sadece devam eden araştırma için kullanılacak. Buna rağmen endüstrinin desteklediği kişi ve kuruluşlar bu olumsuz sonuçların aslında önlenebilir olduğunu iddia etmektedir. Ancak bunun için elde kanıt bulunmamakta ve iddiaları uzman görüşü düzeyinde kalmaktadır. Amerikan malı ürün için ABD destekli TCT toplantılarından TCTAP’de uzaktan bağlanan bir akademisyen Avrupa’da eriyen stentlerin piyasadan çekilmesini aşırı reaksiyon olarak değerlendirmiş, gelecek yıl daha ince stent strat bulunan eriyen stentler piyasaya sürülecek diye açıklama yapmıştır. Diğer akademisyenler de 2.5 mm altı ince damarlara bu kalın stentlerin tercih edilmemesi, maksimum 4 mm damarlarda kullanılabileceğini belirttiler. Piyasada en fazla 3.5 mm eriyen stent olduğundan 4.0 balonla bunu genişletmek gerekiyor. Başka akademisyenler de bu stentlerin basınca çelik stentler kadar dayanıklı olmadığı için önceden yüksek basınçlı balonlarla darlığın çok iyi açılması ve stent konduktan sonra da yüksek basınçlı balonlarla stentin damarın içine iyice yerleştirilmesi, stent ile damar arasında boşluk kalmamasını önerdiler. Bunun için İVUS ve OCT gibi pahalı ve kolay erişilebilir olmayan damar için görüntüleme teknikleri gerektirmesi de diğer dezavantajları olarak görüyorum.
Eriyen Stent İçin Fazladan Para Ödemeli Mi?
Maddi imkanı iyi olanlar ve genç hastalar için eriyen stentlerin sadece sol ön inen atardamar (LAD) yaygın hasta olanlarda orta bölgeye konulmak üzere tercih edilebileceğine inanıyorum. Böyle bir durumda hastanın daha fazla kalp krizi riskinin olduğu açıkça anlatılmalıdır. Yeniden daralmanın %10 olduğu düşülürse bu durumda ile kaplı balon gibi diğer tedavi yöntemleri başarısız kalırsa bu bölge baypas ameliyatı gerektiğinde dışarıdan damarı dikmek için kullanılacaktır. Hiçbir cerrah bu bölgede damarın içinde bir metal olmasını tercih etmez. Ancak artık sol ana darlıklarına bile stent konarak başarılı bir şekilde tedavisi edildiği düşünüldüğünde LAD orta bölgenin ilaçla tedavisinin sonuçlarının iyi olduğu değerlendirildiğinde çok nadiren baypas gerekecek hastayı eriyen stentler le riske etmek de mantıklı görünmüyor. O nedenle ben vatandaşların yeni araştırma sonuçlarını gelmeden eriyen ilaç salınımlı stentler yerine kanıtlanmış metal gövdeli ilaç salınımlı stentlerin tercih etmesini öneriyorum.
Sonuç olarak, İlk çıktığında devrim olarak nitelenen eriyen stentler teorik olarak devrim niteliğinde olsa da günlük pratikte metal tabanlı stentlere göre kullanımının zor olması, ilave damar içi görüntüleme yöntemlerine ihtiyaç duyması ve ölümle eşdeğer stent trombozu gibi kötü sonuçları nedeniyle tıp endüstrisinin piyasaya sürmeden önce eriyen stentler üzerinde daha çok çalışması gerekmektedir
Doç. Dr. Mutlu Vural
Kardiyoloji, Halkla İlişkiler ve Sosyal Sorumluluk Projeleri
Blog Listem
27 Nisan 2017 Perşembe
23 Ağustos 2016 Salı
Memleketi Kurtarma Dürtümüz Nereden Geliyor?
Doç. Dr. Mutlu Vural |
18 Haziran 2016 Cumartesi
Düşük tuz diyeti her hipertansiyon hastasında yararlı mı?
Son çalışma yüksek kan basıncı olan sadece bazı kişilerde tuzu azaltmayı öneriyor.
Tarih: 21 Mayıs 2016
Kaynak: McMaster Üniversitesi
Özet: Dünya çapında büyük bir çalışmaya göre popüler düşüncenin aksine, düşük tuz diyeti yararlı olmayabilir ve aslında ortalama tuz tüketimi ile karşılaştırıldığında kalp damar hastalık ve ölüm riskini artırabilir. Çalışmada diyetlerine tuz azaltılması konusunda endişeye gerek olan insanların sadece hipertansiyon ( yüksek tansiyon) ve yüksek tuz tüketimi olanlar olduğunu göstermektedir.
(Science Daily)
Tarih: 21 Mayıs 2016
Kaynak: McMaster Üniversitesi
Özet: Dünya çapında büyük bir çalışmaya göre popüler düşüncenin aksine, düşük tuz diyeti yararlı olmayabilir ve aslında ortalama tuz tüketimi ile karşılaştırıldığında kalp damar hastalık ve ölüm riskini artırabilir. Çalışmada diyetlerine tuz azaltılması konusunda endişeye gerek olan insanların sadece hipertansiyon ( yüksek tansiyon) ve yüksek tuz tüketimi olanlar olduğunu göstermektedir.
(Science Daily)
2 Haziran 2016 Perşembe
Kimler soykırım yaptı?
Doç. Dr. Mutlu Vural |
Türklerin Balkanlardan geri çekilmesi: 2 milyon kayıp
Kafkas Göçü: 150.000 kayıp (Rus Baskısı)
Almanya: 5 milyon Musevi milyonlarca diğer insanların ölümü
ABD: yerli halk %1
Avustralya : yerli halk <10%
Yeni Zelanda : yerli halk <10%
Kırım: yerli halk <10%
Güney Amerika: yerli halk <10-30 %
Keşke eskisi gibi çok uluslu ve cok kültürlü olsaydık. Ama olmadı Osmanlı dağıldı. Osmanlı Coğrafyasından devam eden bir sürü ülke var. Onlarla aramıza girenler ve nifak tohumu ekenler utansın. Ermenilerin bir kısmı baş kaldırdı. Ruslarla işbirliği yaparak işgalciler oldular. Ruslar çekilirken Ermeni komitesi tarafından kaçırılan, bir daha haber alınamayan dedesinin bari cesedini verselerdi ve mezarını görseydim diyen Türk torunlar var (video). Bundan sonra Osmanlı Ermenileri göçe zorladı. Göç sırasında ölür diye çocuklarının yaşaması için Türk ailelere çocuklarını bırakan Ermeniler var. Gitmek yerine Türklesen Ermeniler var. Yolda ölen ve öldürülen Ermeniler var. Bunların sebebi Ruslar ve diğer emperyalist güçlerdir. Ben bunun için üzgünüm. Bu oyunlara kanarak kardeşken birbirimize düşman olarak baktığımız ve zarar verdiğimiz için... Bunlar da geçer. Çok çalışmalı ve güçlü bir ülke olmalıyız.
https://m.youtube.com/watch?v=JDsJfxaatbo&feature=youtu.be
31 Mayıs 2016 Salı
Tarihe Saplanmadan Geleceğe Odaklanmalıyız
Doç. Dr. Mutlu Vural |
29 Mayıs 2016 Pazar
Fetih'in 563. Yılında Almamız Gereken Dersler
Osmanlı Tarihinde ilk kez para üzerine imparator Fatih'in resmi basıldı (paylaşılan resim).
Rum Patrikhanesi fetih sonrası kapatılmadı. Buna ilaveten onun emriyle Ermeni ve Musevi dini merkezleri kuruldu.
Galatadan kaçan gayrimüslim tüccarları geri çağırdı. Bunların sonucunda İstanbul çok kültürlü bir Dünya Ticaret Merkezi oldu.
İşte Sultan Fatih'in Eğitimi: Cihan imparatoru olmanın ip uçlarını veriyor.
Fatih Sultan Mehmet çocukluğundan itibaren yoğun bir İslami ve ilmi eğitim aldı. Kendisinden önceki altı padişah gibi o da askeri hususlarda bilgi ve tekniğe sahipti. Fatih Sultan Mehmet, birçok tarihçi tarafından bir Rönesans hükümdarı olarak tanımlanmaktadır. Fatih, İtalya ve İtalyan kültürünü tanıyan nadir bir doğu hükümdarıydı. Sultan Mehmed'in yanında bulundurduğu Rum tarihçi Kritvulos, onun kendi anadili olan Osmanlı Türkçesi dışında Arapça, Farsça, İbranice, Keldanice, Slavca, İtalyanca, Yunanca ve Latince bildiğini ifade etmektedir. Fatih'in özellikle İstanbul'un fethinden sonra zengin bir kütüphanesi vardı ve binlerce ciltlik kitaba sahipti. Antik tarihe meraklı olan padişah, Pulutarque'ninGeographia isimli eserini Yunanca'dan Türkçeye çevirerek coğrafi bilimlere olan ilgisini göstermiştir. Fatih'in sarayında Yunanca ve İtalyanca bilen iki katip bulunuyor ve padişaha eskiçağ tarihiyle ilgili bilgiler veriyordu. Mitolojiyle ilgilenen Fatih,Homeros'un meşhur İlyada Destanı'nın kopyasını hazırlatmıştı. Fatih'in yanında bulunan İtalyan nedimesi ona Antik Yunanistan'daki düşünürlerin ve Romalı tarihçilerin eserlerini okutmuştu. Fatih papaların, imparatorların, Fransa krallarının, Büyük İskender'in Lombardların vekayinamelerini okumuştu. Bizanslı aydın Gregorios Phrantezes, Fatih'in Büyük İskender, Roma imparatoru Augustus, Bizans imparatoru Büyük Konstantin ve Theodosiosgibi şahsiyetlere karşı hayranlık beslediğini söyler. Ayrıca Fatih ateşli silahlara karşı yoğun ilgi göstermiş, tarihteki ilk havan topu olduğu bilinen şahinin çizimlerini bizzat kendisi yapmıştır. Divan edebiyatında Fatih Sultan Mehmet, Avni mahlasıyla şiirler yazmıştır. Yine padişah, huzurunda felsefi tartışmalar yaptırıyordu. Ali Kuşçu, Georgios Trapezuntios ve Hocazade gibi devrin büyük zekalarını korumuş, Hristiyan bilim adamları ve sanatkarları sarayına davet etmiş, onlara iltifat ve ikramlarda bulunmuştur. Fatih ayrıca İtalyan ressam Gentile Bellini'ye kendi hususi resmi olmak üzere çeşitli portreler ve heykeller yaptırmıştır. Hristiyanlığı yakından tanımak isteyen Fatih, İstanbul Ortodoks Kilisesine patrik olarak atadığı Gennadios ile Hristiyanlık akaidi üzerine müzakereye girişmiş ve bu müzakerenin yazılmasını istemişti. (Gennadios İtikadnamesi) Hatta bu durum Avrupa'da Fatih'in Hristiyanlığa meylettiği şeklinde yorumlanmış ve Papa II. Pius padişahı Hristiyanlığa davet eden bir mektup kaleme almıştı. Tarihçi İlber Ortaylıbu konuyla ilgili olarak Fatih'in şüphesiz itikadı olduğunu fakat sofu derecesinde koyu bir Müslüman olmadığını belirtmiştir.
Sonuç Olarak Bugün Bile O Siyasetten Çok Uzağız
Kaynak: Ansiklopedi ve Genel Kültür
21 Mayıs 2016 Cumartesi
Rum Vatandaşların Vatan Özlemi 'Yeni' Yeterli Değil
Bu ne diyeceksiniz? Bu bir vatan sevgisi, öz vatanından kopma, göç etme ve vatanını yeniden inşa etmenin öyküsüdür. Küresel aktörlerin çıkar hesapları sonucu değişen havanın etkisiyle bir kaç asır bir arada yaşayan ve kader birliği yapan Osmanlı'dan Rum atalarımızdan Yunanistan'a göç edenlerin koyduğu bu isimler onların öz vatanına beslediği sevgiyi gösteriyor. Anadolu'da vatanım dediği ismin önüne Yunanistan'da 'yeni' koymuş. Yeni Mudanya, Yeni Foça vb. Yaşadıkları yerleri sevgilerini katarak cennete çevirmişler.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)